İş Dünyasının Vazgeçilmezi: “-yor olmak” Kalıbı

Yabancı bir dile hâkim olmak ve gerek iş hayatında gerekse sosyal hayatta o dili kullanabilmek meziyet istiyor. Uzun zamandır sohbetlerde yer alan “Yıllardır okullarda İngilizce öğreniyoruz ancak hâlâ tam olarak İngilizceyi bilmiyoruz (konuşamıyoruz).” cümlesi, bu işin hem meziyet gerektiren bir iş olduğunu hem de bir yerlerde ciddi yanlışlar yapıldığını açık bir şekilde gözlerimizin önüne seriveriyor. Neyse ki bugün, bu konuya yani eğitim sistemimizle ilgili konuya girmeyeceğim.

İnsanlar yabancı dil eğitimlerini uzun yıllar boyunca almasına karşın ilgili dili ya da dilleri tam olarak öğrenemiyorlar, kabul ediyorum. Peki, konuşmayı öğrendiğimiz günden bu yana aktif bir biçimde kullandığımız ana dilimizi ne kadar biliyoruz? Türkçemizin kullanımına ne kadar dikkat ediyoruz? Elbette dikkat eden birçok insan var fakat kendi dilini (Türkçeyi) bilmeyen, yazdığı bir e-postada bile onlarca kelimeyi yanlış yazan ve konuşurken kelimeleri farklı anlamlarda kullanan insanların sayısı da hiç az değil. Hata elbette yapılabilir, şu anda okuduğunuz bu metinde de hata ya da hatalarla karşılaşabilirsiniz fakat önemli olan hata yapmak da değil sonradan bu hataları görüp düzeltebilme yetisini kazanabilmektir.

Türkçeyi kullanırken yıllar içerisinde birçok farklı kalıpla karşılaştık ama beni en çok rahatsız eden kalıp “-yor olmak” kalıbı… “Yarın sizi ziyaret ediyor olacağım. Yanınıza geldikten sonra ilgili raporları size sunuyor olurum. Raporları da sunduktan sonra işim bitiyor olacak ve güzel bir uykuyu hak ediyor olacağım.” gibi cümleleri duyduğum zaman hem gülmemek için kendimi zor tutuyorum hem de insanların bu kalıba nasıl bu kadar kolay alışabildiğini “düşünüyor oluyorum (!)”. Tüm bu cümleleri az önce yazdığım gibi değil de “Yarın sizi ziyaret edeceğim. Yanınıza geldikten sonra ilgili raporları size sunarım.” diye kullansak hem kelimeleri israf etmemiş oluruz hem de gülmemek için kendini tutmaya çalışan insanları zor durumda bırakmamış oluruz. Şaka bir yana, elbette insanlar bir alışkanlığı kazandığı zaman ondan vazgeçmeleri çok güç oluyor fakat bu ve bunun gibi tuhaf kalıplar hem iletişimimizi olumsuz yönde etkiliyor hem de dilimizin kötü kullanımına sebep oluyor. Bu kalıbı kullanmak yerine yalnızca fiilin sonuna eklenen “gelecek zaman kipini” kullanırsak işimizin çok daha kolay olacağını düşünüyorum. İlgili kalıbı, tamamıyla İngilizceden ilham alarak “gelecek zamanın sürekliliği” olarak açıklayanlara da söyleyecek herhangi bir sözüm yok!

İnsanlarla sözlü ya da yazılı olarak iletişim kurarken dilin kullanımına ilişkin durumları (yanlışlıkları) kendilerine ifade ettiğinizde “Bunu mu dert ediyorsun? Ne kadar büyük dertlerin var!” gibi cümlelerle karşılaşmanız olasıdır hatta bunu dile getirmek kabalık olarak dahi görülebilir. Sitem etmemizin sebebi, elbette bunu dert edip karalar bağlamamız değildir. Şunu biliyoruz: Her şey dilde başlar… Kelimeleri, cümleleri ve dile gerçekten ait olan kalıpları güzel kullanabilmek, etkili iletişim kurabilmenin ve anlaşılmanın en kısa yoludur. Ayrıca kendi dilini tam olarak öğrenemeyen bir insanın diğer dillere de hâkim olabilmesi çok zordur. İş dünyasında da oldukça önemli bir yeri olan etkili iletişimi, dili bu biçimde kullanarak sekteye uğratmamak da yine oldukça büyük bir önem arz ediyor. Bu sebeplerle hem kendimiz hem ülkemiz hem de kulaklarımız ve gözlerimiz için dilimize sahip çıkalım!

İş Hayatında Sosyalleşme ve Sosyal Kulüplerin Önemi

İnsan, varoluşu gereği doğada tek başına kaldığında daima güçsüz bir varlık olarak değerlendirilmiştir. İnsan doğaya karşı kazanmış olduğu yetkinliği ve hayatta kalabilme becerisini, diğer insanlarla birlikte hareket edebilme yeteneğine borçludur. Bu bağlamda insan için sosyalleşmek, bir tercih değil zorunluluktur.

“Yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi hayvandır ya da Tanrı.” – Aristoteles

Günümüzde hayatımızı idame ettirebilmek için birçoğumuz çalışmak mecburiyetindeyiz ve günümüzün büyük bir bölümünü şirketlerimizde, iş yerlerimizde ve çalışma arkadaşlarımızla birlikte geçirmekteyiz. Görüldüğü gibi yalnızlığı tercih etmek, en azından çalışan kişiler bakımından pek de mümkün görünmemektedir.

Şirketlerin büyük bir bölümü çalışma biçimlerine farklı düzenlemeler (uzaktan, hibrit, çalışma saatlerinin azaltılması vb.) getirseler de işveren, yasal olarak (4857 sayılı İş Kanunu, md. 63) işçiyi haftada kırk beş (45) saat (en fazla) çalıştırabilme hakkına sahiptir. Kanuni gereklilikleri de göz önünde bulundurduğumuzda bir insan, gününün büyük bir bölümünü iş yerinde ve iş arkadaşlarıyla geçirmektedir. Bu süreye, işe gidip gelirken yolda geçen süre ile yemek, uyku ve diğer temel ihtiyaçların giderilmesine ilişkin süreyi de eklediğimizde bir insanın sağlıklı bir şekilde sosyalleşebilmesi ya mümkün değildir ya da çok zordur. Tüm bu argümanları ele aldığımızda “Bir insan çalışma hayatında nasıl sosyalleşebilir?” ve “Çalışma hayatımızı nasıl daha eğlenceli hâle getirebiliriz?” sorularını sormaktan ve bu sorulara cevaplar aramaktan imtina etmemeliyiz. Soralım o hâlde: Bir insan çalışma hayatında nasıl sosyalleşebilir? Cevabı basittir: Sosyal kulüpler aracılığıyla… Gelin; sosyal kulüplerin ne olduğunu, iş hayatında nelere fayda sağladığını, hangi alanlar ya da konularda kurulabileceğini, hangi şirketlerin bünyelerinde sosyal kulüpler oluşturulduğunu, işin özünde sosyal kulüpler kurmanın sonuçlarının neler olabileceğini hep birlikte görelim.

1 – Sosyal Kulüp Nedir?

Sosyal kulüp, bireylerin gerek iş yaşamlarında gerekse özel yaşamlarında farklı insanlarla tanışarak ortak bir faaliyeti, iş birliği içerisinde gerçekleştirmiş oldukları oluşumlardır.

Sosyal kulüpler, ülkenin dört bir yanında, farklı şehirlerde ve gönüllüler tarafından kurulup amatör bir ruhla da yönetilebilir; bir şirketin bünyesinde, iş profesyonelleri tarafından kurulup uzmanlık gerektiren konulara ilişkin olarak profesyonel bir şekilde de yönetilebilir.

2 – İş Hayatında Sosyal Kulüplerin Faydaları Nelerdir?

Değerli hissettirir: Kişinin yoğun çalışma temposu içerisinde kendisine vakit ayırma imkânına sahip olabilmesi ve bu imkânın işvereni tarafından kendisine sağlanması yani işvereni tarafından değer görmesi o kişi için çok önemlidir. İşverenin bu imkânı sağlamasının, dolayısıyla çalışanına değer vermesinin önünü açan önemli araçlardan bir tanesi de sosyal kulüplerdir. Sosyal kulüplerin de en büyük ve en özel fonksiyonlarından bir tanesi, bireye kendini değerli ve özel hissettirmesidir. Kendini değerli hisseden insan mutlu ve motive olur, mutlu ve motive olan insan ise hem kendisinin hem de çalışmış olduğu kurumun değerine değer kadar.

“Birçok kişinin değeri, yontulmamış elmaslar gibi içinde saklıdır.” – Juvenalis

Kişisel gelişimi destekler: Sosyal kulüpler, bir faydaya yönelik olmak kaydıyla (niteliği ne olursa olsun) bireyin kişisel gelişimini yüksek seviyede destekler ve bireylerin olaylara bambaşka perspektiflerden bakabilmelerini sağlar.

“Gelişmeyi siz kendi içinizde istemelisiniz, gerçeği bilenler size ancak yol gösterebilirler.” – Buddha

Saygıyı ve hoşgörüyü öğretir: Sosyal kulüplere katılan bireyler, farklı görüşlere ve farklı fikirlere saygılı olmayı öğrenirler.

“Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan insan olmuşsun demektir.” – Dostoyevski

İş birliğini öğretir: Karakterleri, becerileri ve statüleri apayrı olan bireyleri bir araya getiren sosyal kulüpler, bu insanları bir arada tutarak onlara takım olmayı öğretir. Buna ek olarak hayattaki pozisyonları ne olursa olsun, insanların faydalı bir amacı gerçekleştirmek adına, statü gözetmeksizin el birliğiyle hareket etmeleri hem birey hem kurum hem de ülkemiz için son derece faydalıdır.

“Bir araya gelmek bir başlangıçtır, birlikte kalmak ilerlemedir ve birlikte çalışmak başarıdır.” – H. Ford

Zamanı verimli kullanmayı öğretir: Bireyler sosyal kulüplerde zamanı çok daha verimli kullanmayı öğrenirler. Günlük telaşın içinde sosyal kulüplere ayrılan kısıtlı zaman, insanlara kısa süre içerisinde çok güzel işleri, birlikte yapabilme yeteneği kazandırır.

“Başarılı insanlar, zamanlarını planlar ve hedeflerine göre hareket ederler.” – Roy T. Bennett

Planlı olmayı öğretir: Rutin yaşantımızdan biraz olsun uzaklaştığımız sosyal kulüplerde kullanabileceğimiz zamanın kısıtlı olduğu aşikârdır. Bu kısıtlı zamanı iyi kullanarak verimli bir şekilde geçirebilmenin yoluysa planlı çalışmalardan ve faaliyetlerden geçmektedir. Birey planlı çalışma alışkanlığını da yine sosyal oluşumlarda kazanabilir.

“Plansız çalışan bir kimse, ülke ülke dolaşıp hazine arayan bir insana benzer.” – Descartes

Etkileşim sağlar: Sosyal kulüplere her iş kolundan, her sektörden ve her statüden nitelikli insanlar katılım gösterebilirler. Bu bağlamda hayatının belki de hiçbir döneminde karşılaşması mümkün olmayan insanlar, sosyal kulüplerde tanışıp dost olabilirler ve birlikte muhteşem işlere imza atabilirler.

“Hepimiz, birlikte en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.” – J. Rohn

Verimi artırır: Kendini değerli hisseden, kişisel gelişimini sürdüren, diğer insanlara karşı saygılı olan ve onlarla iş birliği içerisinde olarak zamanı verimli kullanan ve planlı çalışan her bireyin gerek iş gerekse sosyal yaşantısında verimi artar. Sosyal kulüplerin yine en büyük getirilerinden bir tanesi de bireyin verimini artırması olarak görülebilir.

“Gününü faydalı bir şekilde kullanmayı bilen insan için asıl mutluluk, akşam vaktinde gelir.” – P. Corneille

Harika eylemlere imza atılmasını sağlar: Sosyal kulüplerde faydalı amaçlar için bulunan insanlar, el birliğiyle sosyal sorumluluk projelerine de imza atabilirler. Bugün kurtarılacak bir candan, dikilecek bir ağaçtan, tamir edilecek bir okuldan, mutlu edilecek bir çocuktan, yapılacak bir iyilikten daha güzel ve önemli neler var ki hayatlarımızda?

“Yanlış yapma fırsatı günde bin kez bulunur, iyilik yapma fırsatı yılda bir kez gelir, onun için bu fırsat kaçırılmamalıdır.” – Voltaire

Kurumsal gelişimi destekler: Verimi artan ve kendini mutlu hisseden her birey, çalıştığı kuruma son derece faydalı olur ve kendisini geliştirmekle kalmaz, çalıştığı kurumun gelişimine de katkı sağlar. Bireyin değerli hissetmesiyle başlayan bu serüven, bir şirket için harika sonuçların ortaya çıkmasını da sağlar.

“Büyük hareketler küçük eylemlerden oluşur.” – Lao Tzu

3 – Sosyal Kulüp Örnekleri Nelerdir?

Kitap Kulübü: Kişilerin, belirli periyotlarda (genellikle haftalık ya da aylık) bir araya gelerek bir kitabı tahlil ettikleri sosyal oluşumlardır.

Film Kulübü: Kişilerin, belirli periyotlarda (genellikle haftalık ya da aylık) bir araya gelerek bir filmi tahlil ettikleri sosyal oluşumlardır.

Felsefe Kulübü: Birçok ileri gelen felsefe kuruluşuyla organize olarak da yapılabilecek, insana farklı bakış açıkları katabilecek bambaşka bir sosyal oluşumdur.

Çevre Kulübü: Çevrenin korunmasına, temizlenmesine ve düzenlenmesine ilişkin aktiviteleri içeren sosyal oluşumlardır.

Spor Kulüpleri: Bireylerin belirli bir ya da birden fazla sporu, diğer insanlarla birlikte yapabilmeleri amacını taşıyan sosyal oluşumlardır. Dağcılık kulübü, oryantiring kulübü, trekking kulübü, koşu kulübü, tenis kulübü, bisiklet kulübü, voleybol kulübü, basketbol kulübü ve daha birçok kulüp, spor kulüpleriyle ilişkilendirilebilir.

Bu sosyal kulüplere ek olarak oyun kulübü, kampçılık kulübü, fotoğrafçılık kulübü, dans kulübü, resim kulübü, yardımlaşma kulübü, sağlıklı yaşam kulübü gibi sosyal kulüplerin de bireye yüksek katkısı olduğu görülmektedir.

4 – Bünyelerinde Sosyal Kulüp Bulunduran Şirketler Hangileridir?

Hem ulusal hem de uluslararası şirketlerin iç dinamiklerini incelediğimizde birçok şirketin, çalışanlarının mutluluğunu önemsediğini, çalışanına değer katma gayesi içerisinde olduğunu ve bünyesinde sosyal kulüpler bulundurduğunu görmekteyiz. Çalışanına değer veren şirketlerden bazılarını bu şekilde yer vermemiz mümkündür: TOFAŞ, Oyak-Renault, Bosch, Ford Otosan, Arçelik, Mercedes-Benz, TEI, Havelsan, Vaillant, Eti, Borçelik, Yeşim, Türk Traktör, Marelli Mako, Yeşilova Holding, Coşkunöz Holding, THY Tekstil.

“Eğer heyecan üretemezseniz pek fazla şey üretemezsiniz.” – John Willard Marriott